TÜRKÇE - MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ( MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ ) |
88 - Gasiye |
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)
1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder. |
|
1. | KÂBUS Gibi Çöken'den (1) haberin var mı?
1 - Yani, Kıyamet Günü'nden. |
2. | Bazı yüzler o Gün yere bakacak, |
3. | [günahın yükü altında] bitkin düşmüş, [korku ile] sarsılmış, |
4. | kızgın bir ateşe girmek |
5. | ve kaynar bir pınardan tatmak üzere. |
6. | Hiçbir yiyecekleri yok kuru dikenlerin acılığından başka, |
7. | ne bir güç veren ne de açlığı gideren (dikenlerin). (2)
2 - Kiffâl'e göre, (Râzî'nin naklettiği üzere,) bu tür cehennem yiyecek ve içecekleri, tam bir ümitsizliğin ve alçalmanın simgesidir. Kurumuş haliyle acı ve dikenli bir bitkiyi ifade eden (Cevherî) darî ismi, "o, küçüldü/aşağılandı" veya "gururu kırıldı" anlamlarına gelen daraa veya daria fiilinden türetilmiştir: açıkça mecazî anlamda kullanılan bu ifadeyi "kuru dikenlerin acılığı" olarak çevirmemin sebebi budur. Benzer mecazî bir anlam, Kur'an'da çok sık zikredilen hamîm terimini hatırlatan, 5. ayetteki "kaynar bir pınar" ifadesine de yüklenebilir (bkz. 6:70'in son cümlesi ile ilgili not 62). |
8. | Bazı yüzler (de) o Gün mutlulukla parıldayacak, |
9. | çabaları[nın meyvesini tatmak]tan memnun, |
10. | harika bir bahçede, |
11. | boş lakırdı işitmeyecekleri (bir bahçede). |
12. | Sayısız pınarlar (3) akacak orada,
3 - Lafzen, "bir pınar" -ama, Zemahşerî ve İbni Kesîr'in işaret ettiği gibi, tekil biçimdeki kullanılış, burada "pınarların çokluğu"na işaret eden bir cins ismi anlamı taşımaktadır. Bu hayat veren nesne mecazı, Kur'an'daki cennet tasvirlerinde sıkça kullanılan "ırmaklar" (enhâr) ifadesi ile benzerdir. |
13. | [ve] yükseltilmiş [mutluluk] tahtları, (4)
4 - Bkz. 15:47, not 34. |
14. | doldurulmuş kadehler, |
15. | dizilmiş yastıklar, |
16. | ve serilmiş halılar... |
17. | PEKİ, [o yeniden dirilmeyi inkar edenler] bakmazlar mı yağmur yüklü bulutlara, [ve görmezler mi] nasıl yaratılmış onlar? (5)
5 - Yeniden dirilmeyi ve öteki dünyadaki hayatı inkar etmenin bilinçli Yaratıcı kavramını tamamiyle anlamsız hale getireceğine işaret; ayetin birinci bölümünde "yeniden dirilmeyi inkar edenler" sözlerini eklememin sebebi budur -İbil ismi ise, öncelikle, "develer" anlamına gelir, ki tekil şekli olmayan ve sadece çoğul şekilde kullanılan bir cins ismidir (generic plural). Ama bu isim, aynı zamanda "yağmur taşıyan bulutlar" için de kullanılmaktadır (Lisânu'l-Arab, Kâmûs, Tâcu'l-Arûs): ki bu karşılık, yukarıdaki anlam örgüsü içinde daha tercihe şayan olan bir karşılıktır. Eğer bu terim "develer" anlamında kullanılmış olsaydı, yukarıdaki ayette ona yapılan atıf, sadece, Hz. Peygamber'in çağdaşı olan Araplara hitab etmiş olurdu. Çünkü dikkat çekici dayanıklılığı, çok çeşitli işlerde (binme, yük taşıma, süt ve et verme, yün kaynağı olma gibi) kullanılabilmesi ve çöl ortasında yaşayan insanlar için adeta vazgeçilmez bir değer taşıması gibi sebeplerden dolayı deve, Araplar arasında daima hayranlık ve bağlılık duyulan bir hayvan olmuştu. Ayrıca, "develer"in kasdedilmiş olması, anlamı belirli bir çevrenin ve belirli bir zamanın insanları ile (geçmiş olaylara tarihî atıfların faydasından bile yoksun şekilde) sınırlamış olacağından, burada hiç dikkate alınmamalıdır. Çünkü Kur'an'da, Allah'ın yarattığı evrenin olağanüstülüklerini gözlemlemek için yapılan çağrı, bütün zamanların ve bütün toplumların insanlarına yöneliktir. Bu nedenle, İbil teriminin burada "develer" için değil, ama "yağmur yüklü bulutlar" için kullanıldığını varsaymak için birçok neden vardır: Ayrıca, burada suyun buharlaşması, buharın göğe yükselmesi, yoğunlaşması ve sonunda yere düşmesi şeklindeki olağanüstü dönüşümlü sürece yapılan işaret, ne kadar hayranlık verici ve faydalı olsalar da "develer"e yapılan atıftan çok, sonraki ayetlerde (18-20. ayetler) gökyüzüne, dağlara ve yeryüzüne yapılan atıf ile daha uyumlu görünmektedir. |
18. | Ve (bakmazlar mı) göğe, nasıl yükseltilmiş? |
19. | Ve dağlara, nasıl sağlamca dikilmiş? |
20. | Ve toprağa, nasıl yayılmış? |
21. | İşte böyle, [ey Peygamber,] onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: |
22. | sen onları [inanmaya] zorlayamazsın. (6)
6 - Lafzen, "sen onlar üzerinde bir güç sahibi değilsin". |
23. | Ancak, kim hakikati inkara şartlanmış olarak yüz çevirip uzaklaşırsa, |
24. | Allah ona [öteki dünyada] en büyük azabı tattıracaktır: |
25. | Bizedir onların dönüşleri, |
26. | ve Bize düşer onları hesaba çekmek. |