Meal Seç / Sure Seç

Tahrim Suresi

TÜRKÇE - MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ


( MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ )

66 - Tahrim
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)

1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.

        
Medine döneminin ikinci yarısında -muhtemelen H. 7. yılda- nazil olan bu sure "Peygamber Suresi" olarak da adlandırılmıştır (Zemahşerî). Çünkü ilk bölümü Hz. Peygamber'in şahsî ve ailevî hayatının belli başlı yönlerini ele almaktadır.
1. EY PEYGAMBER! Eşlerin[den herhangi biri]ni memnun etmek için, neden Allah'ın sana helal kıldığı bazı şeyleri [kendine] haram kılıyorsun? (1) Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır:

1 - Hz. Peygamber'in Medine döneminin ikinci yarısındaki bir tarihte, bir ay süreyle eşlerinden hiçbirisi ile birlikte olmayacağına yemin etmesinin kesin sebebi veya sebepleri hakkında birçok çelişik -ve bu nedenle de toplu olarak değerlendirildiklerinde pek güvenilir görünmeyen- rivayet vardır. Tam sebebi hâlâ kesin olarak tesbit edilememiş olsa da, yukarıda sözü edilen hadîslerden açıkça anlaşılmaktadır ki, evlilik hayatındaki bu geçici duygusal kopukluğun sebebi, Hz. Peygamber'in bazı eşleri arasında ortaya çıkan kıskançlık işaretleriydi. Ama yine de yukarıda Kur'an'ın bu olaya işaretinin hedefi biyografik olmayıp bütün insanî durumlarda uygulanabilecek bir ahlakî ders vermektir: Bu ders, Allah'ın helâl kıldığı herhangi bir şeyi harâm görmenin, bu davranış başka bir kişiyi veya kişileri memnun etmek için de olsa, kabul edilmezliğidir. Ayrıca bu ders, Kur'an'da sıkça vurgulanan bir gerçeği, Hz. Peygamber'in bir insan olduğu ve bu nedenle beşerî duygusallıklara maruz kalabileceği ve hatta zaman zaman hatalar işleyebileceği (ki Hz. Peygamber'in yaptığı hatalar, ilahî vahiy aracılığıyla kendisine gösterilmekte ve böylece düzeltilmektedir) gerçeğini dile getirmektedir.

2. [Ey müminler!] Allah, [doğru ve haklı bir gerekçesi olmayan] yeminlerinizi bozmayı ve keffâretini vermeyi [size] emretmiştir: (2) Allah, sizin Yüce Efendinizdir ve yalnız O'dur her şeyi bilen, gerçek hikmet sahibi.

2 - Bkz. bazı durumlarda yeminin bozulması ve keffâretinin verilmesi gerektiğini bildiren 2:224 ve ilgili not 212. Bu sebeple yukarıdaki ifade, "Allah yeminlerinizi bozmayı ve keffâretini vermeyi size emretmiştir" (tehılleh terimi, bu her iki kavramı da ifade etmektedir) şeklinde çevrilmiştir.

3. Hani, (3) [bir gün] Peygamber, eşlerinden birine gizli bir şeyler söylemişti; eşi bunu ifşa edip Allah da Peygamber'e bildirince, Peygamber (söylediklerinin) bir kısmını [diğerlerine de] anlatmış, bir kısmına ise hiç değinmemişti. (4) Peygamber durumu eşine anlatınca, kadın: "Bunu (5) sana kim söyledi?" diye sordu. [Peygamber de,] "Her şeyi Bilen, Her şeyden Haberdar Olan, bana söyledi" diye cevap verdi.

3 - Bkz. sure 2. not 21.

4 - Lafzen, "onun bir kısmından geri durmuştu" [yahut "mani olmuştu"]. Bu gizli bilgi olayı konusunda güvenilir bir Hadis yoktur. Ancak bazı ilk dönem otoriteler, bunu, Hz. Peygamber'in kendisinden sonra Ebû Bekir ile Ömer b. Hattâb'ın Müslüman toplumun liderliğine geçecekleri şeklindeki üstü kapalı tahmini ile ilişkilendirirler; bu haberi ilk öğrenenin Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa, haberi bildirdiği hanımının ise Ebû Bekir'in kızı Hz. Ayşe olduğu söylenmektedir (İbni ‘Abbâs ve Kelbî'den naklen Beğavî; aynı zamanda Zemahşerî). Bu yorum doğru ise, Hz. Peygamber'in neden "bir kısmını [ötekilere] bildirdiğini, bir kısmına da hiç değinmediği"ni açıklar: Çünkü, gizli haber bir kere ifşa edildikten sonra Hz. Peygamber'in onu toplumdan gizlemesinin artık bir yararı yoktu; ancak yine de özellikle kapalı terimlerle bu haberi anlattı -muhtemelen Ebû Bekir ile Hz. Ömer'in kendisini liderlikte takip etmelerine "nebevî bir istek" görüntüsü vermemek ve tersine, onu toplumun, emruhum şûrâ beynehum (bkz. 42:38) Kur'ânî prensibi doğrultusundaki serbest/özgür kararına bırakmak için.

5 - Yani, bu kadının Hz. Peygamber'in güvenine layık davranmadığını/sırrını tutmadığını

4. [Onlara de ki, ey Peygamber: (6) ] "İkiniz tevbe ederek Allah'a yönelin, çünkü ikinizin de kalbi [haktan] ayrılmıştı! (7) Ve [Allah'ın elçisi olan] Peygamber'e karşı birbirinizi desteklerseniz [bilin ki] Allah, o'nun Koruyucusudur ve [bilin ki] bundan dolayı, (8) Cebrâil, müminler arasındaki bütün dürüst ve erdemliler ve [öteki] bütün melekler, o'nun yardımına koşacaktır.

6 - Ayetin devamında Hz. Peygamber'e üçüncü şahıs olarak atıfta bulunulmuşsa da, zevceleri Hz. Hafsa ve Ayşe'ye bu şekilde konuşması vahiy yoluyla emredilenin Hz. Peygamber olduğu açıktır (bkz. not 4). Yukarıda parantez içi ifadeyi koymamın sebebi budur.

7 - Hz. Peygamber'in güvenini kötüye kullanan Hafsa ile onu dinleyerek bu kullanmaya yardımcı olan Ayşe'ye işaret (bkz. yukarıdaki not 4).

8 - Lafzen, "bundan sonra", yani Allah'ın Bizzat o'nu koruması gerçeğinin bir sonucu olarak.

5. [Ey Peygamber eşleri!] Eğer o siz[den biriniz]i boşasaydı, Allah yerinize o'na sizden daha iyi eşler verebilirdi: Allah'a teslim olan, gerçekten inanan, O'nun iradesine gönülden itaat eden, [günah işledikleri zaman] tevbe ederek [O'na] yönelen, [yalnız O'na] kulluk eden ve [O'nun rızasını aramak için] yola koyulan, (9) daha önce evlenmiş veya bakire kadınlar. (10)

9 - Sâihât ifadesinin bu şekildeki çevirisi için bkz. aynı deyimin hem erkek hem de kadına ilişkin olarak eril (müzekker) halde kullanıldığı 9:112 ile ilgili not 147.

10 - Yani, Hz. Peygamber'in şimdiki hanımları gibi, ki onlardan biri (Hz. Ayşe) Hz. Peygamber ile evlendiğinde bakire idi, biri (Zeyneb binti Cahş) boşanmış idi, diğerleri ise dul idiler. Bu işaret ve Hz. Peygamber'in eşlerinden hiçbirini boşamadığı gerçeği, ayrıca bu pasajın tamamen farazî ifade tarzı, bu ayetin, zaman zaman gösterdikleri -insan olmaları hasebiyle kaçınılmaz- zaaflara rağmen yukarıda işaret edilen erdemlere de sahip bulunan Hz. Peygamber'in eşlerine dolaylı bir uyarı olduğunu göstermektedir. Daha geniş platformda bu ifade, erkek ve kadın bütün müminlere bir uyarıdır: ve bu, söylemde sonra görülen değişikliği de açıklamaktadır.

6. SİZ EY imana ermiş olanlar! Yakıtı insanlar ve taşlar olan (11) [öteki dünyanın] ateş[in]den kendinizi ve size yakın olanları (12) koruyun: onun başında [gözetici olarak] bulunanlar, emrettiği hiçbir şeyde Allah'a karşı gelmeyen, ama [daima] kendilerinden isteneni yapan (13) kararlı [ve] azimli meleklerdir. (14)

11 - Bkz. sure 2, not 16.

12 - Yani, "ailenizi" veya "halkınızı"; ancak ehl terimi, aynı zamanda ortak bir din, ırk ve mesleğe/meşgaleye sahip olan insanları; ayrıca kelimenin en kapsayıcı anlamıyla "uyruklar"ı ifade eder (Cevherî, Râğıb; ayrıca Muğnî).

13 - Yani, bu semavî güçler madde dünyasını olduğu kadar ruh alemini de yönlendiren ilahî sebep-sonuç yasasına tâbidirler.

14 - Bkz. 74:27 vd. ve sözkonusu pasajın temsîlî anlamını açıkladığım dipnotlar, özellikle not 15 ve 16.

7. [O halde,] ey hakikati inkara şartlanmış olanlar, bugün [geçersiz] özürler beyan etmeyin: (15) [öteki dünyada] siz ancak [bu dünya hayatında] yapmış olduklarınızın karşılığını göreceksiniz.

15 - Yani, "hakikati bilerek ve isteyerek inkar etmenizi haklı göstermeye çalışmayın" -ellezîne keferû geçmiş zaman ifadesinde kasdedilen bilinçli niyet unsuru (bkz. 2:6, not 6).

8. Siz ey imana ermiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah'a yönelin: (16) umulur ki Rabbiniz kötü fiilerinizi yok eder ve Allah'ın Peygamberi ile o'nun inancını paylaşanları utandırmayacağı (17) o Gün, sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar: onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar18 ve "Ey Rabbimiz!" diye yalvarırlar, "Bu ışığımızı ebediyyen parlat (19) ve günahlarımızı bağışla: çünkü Sen her şeye kâdirsin!"

16 - Zımnen, "çünkü hiçbir insan, ne kadar inanç dolu olsa da, hatalardan ve zaaflardan tamamen uzak kalamaz".

17 - Anlamı şudur: Allah, Peygamberi ve izleyicilerini yalnız "utandırmamak"la kalmayacak, üstelik onları yüceltecektir: bu, "zararınıza olmayan şeyleri" size bildireceğim -yani, "yararınıza olan şeyleri"- deyişlerinde olduğu üzere deyimsel bir ifade dönüşümünü göstermektedir.

18 - Karş. 57:12 ve ilgili not 12.

19 - Lafzen, "bizim için ışığımızı/nurumuzu tamamla", yani onu sürekli hale getirmek suretiyle.

9. EY PEYGAMBER! Hakikati inkar edenler ve ikiyüzlüler ile amansızca mücadele et ve onlara karşı kararlı ve ödünsüz davran. (20) Ve [eğer tevbe etmezlerse] varacakları yer cehennem olacaktır. O, ne kötü bir varış yeridir!

20 - Bkz. yukarıdaki ile aynı ifadeyi taşıyan 9:73 ile ilgili not 101.

10. Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince, Allah, Nûh'un karısı ile Lût'un karısını[n kıssalarını] örnek getirmektedir: onlar iki dürüst ve erdemli kulumuzun nikahı altında idiler, ama kocalarına ihanet etmişlerdi; (21) ve bu iki kadına [Hesap Günü]: "Haydi bütün öteki [günahkar]lar ile birlikte ateşe girin!" denildiğinde iki [kocanın] da onlara bir faydası dokunmayacaktır! (22)

21 - Lafzen, "ve ikisi de onlara ihanet ettiler", yani kocalarına. Hz. Lût'un karısının kıssası ve kocasına ruhî ihaneti Kur'an'da değişik yerlerde zikredilmiştir: bkz. özellikle 7:83, not 66 ve 11:81, not 113. Hz. Nûh'un karısına gelince, yukarıdaki ifade, onun kocasına ihanet ettiğine ilişkin tek açık referanstır; ancak 11:40'daki "Haklarında [Allah'ın] hükmünün verildiği" kişiler ile, oğlu kadar (ki onun kıssası 11:42-47'de anlatılmaktadır) karısının da kasdedildiği söylenebilir.

22 - Bu iki kadının "örnek-olay"ı (mesel), ilk olarak, gerçek bir fazilet sahibiyle -o, peygamber bile olsa- en yakın ilişkinin bile tevbe etmeyen bir günahkarı günahının sonuçlarından kurtaramayacağını; ikincisi, gerçek bir müminin kendisini "hakikati inkar edenler"den, bunlar kendisinin en yakını ve en sevdiği kişiler bile olsa, uzak tutması gerektiğini anlatır (karş. 11:46).

11. İmana ermiş olanlara da Allah, Firavun'un karısını[n (23) kıssasını] örnek getirmiştir, ki o: "Ey Rabbim!" diye yalvarmıştı, "Senin katında [olan] cennette benim için bir köşk inşa et, beni Firavun'dan ve yaptıklarından koru ve beni şu zalim halkın elinden kurtar!"

23 - Karş. 28:8-9.

12. Ve İmrân'ın kızı (24) Meryem[in kıssasını Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanların diğer bir örneği yaptık]: O iffetini korumuştu, bunun üzerine Biz onun [rahmindeki]ne (25) ruhumuzdan üflemiştik, ve Meryem Rabbinin sözlerinin ve [böylece,] vahyettiklerinin (26) doğruluğunu kabul etmiş ve samimiyetle bağlananlardan biri olmuştu.

24 - Yani, ‘İmrân Ailesi'nin varisi (karş. 3:33 ile ilgili not 22'nin son bölümü).

25 - Yani, henüz doğmamış olan çocuğa (Râzî, fîhi'deki zamiri böyle açıklar). Buradaki en yanlış anlaşılan ifade olan "Biz ona ruhumuzdan üfledik" temsîlî ifadesi ile ilgili bir açıklama için bkz. 21:91, not 87.

26 - Allah'ın "sözleri"nin (kelimât) anlamı için bkz. 3:39, not 28.

KURAN uygulamasını telefonunuza siz de yükleyin: