TÜRKÇE - MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ( MUHAMMED ESED KURAN TEFSİRİ ) |
105 - Fil |
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)
1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder. |
|
1. | HABERİN yok mu Rabbin Fil Ordusu'na (1) ne yaptı?
1 - Lafzen, "fil arkadaşlarına (ashâb)" -bkz. giriş notu. |
2. | Onların kurnazca planlarını tamamen bozmadı mı? |
3. | Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan varlıklar saldı, |
4. | onlara önceden tesbit edilmiş taş gibi sert azap darbeleri (2) vurdular,
2 - Lafzen, "siccîl taşları ile". 11:82, not 114'de açıklandığı gibi, siccîl terimi sicill ile eş anlamlıdır, ki o da "bir yazı" veya mecazî olarak, "[Allah tarafından] hükmedilmiş/tayin edilmiş bir şey" demektir: bu nedenle, hicâraten min siccîl ibaresi, "önceden tesbit edilmiş (yani, Allah'ın takdiri ile) taş gibi sert ceza/azap darbeleri"ni gösteren bir mecazdır (Zemahşerî ve Râzî, 11:82'deki aynı ifade ile ilgili yorumlara kıyasen). Giriş notunda açıklandığı gibi, yukarıdaki ayetin atıfta bulunduğu özel bela/azap anî bir salgın hastalık olabilir: Vâkıdî ve Muhammed b. İshâk'a göre -bu ikincisi, İbni Hişâm ve İbni Kesîr tarafından aktarılmıştır- "ilk defa o zaman Arap topraklarında lekeli humma (hasbe) ve çiçek hastalığı (cuderî) görüldü". İlginç olan bir nokta da şudur: hasbe kelimesi -ki, bazı otoritelere göre aynı zamanda tifüsü ifade eder- asıl olarak "taşlarla vurmak" [veya "darbe vurmak"] anlamına gelir (Kâmûs). -(Çoğulu tayr olan) tâir ismi ise, hatırlatmak gerekir ki, kuş veya böcek cinsinden herhangi bir "uçan varlığ"ı gösterir (Tâcu'l-Arûs). Yukarıdaki ayette zikredilen "uçan varlıklar"ın mahiyeti hakkında ne Kur'an ne de sahih Hadisler herhangi bir bilgi vermez; diğer taraftan, yorumcuların sarıldığı bütün "tasvirler" tamamiyle hayalî olduklarından ciddî olarak üzerlerinde durmaya gerek yoktur. Eğer salgın bir hastalık varsayımı doğru ise, "uçan varlıklar" -ister sinek, ister böcek- bu mikrobun taşıyıcıları olabilir. Ancak bir şey açık ve kesindir: işgalcileri teslim alan belanın mahiyeti ne olursa olsun kelimenin gerçek anlamıyla tam bir mucize idi -çünkü baskı altındaki Mekke halkına hiç beklenmeyen bir kurtuluş imkanı sunmuştu. |
5. | ve onları yalnız sap dipleri kalasıya yenmiş bir ekin tarlasına benzettiler. (3)
3 - Bu pasaj, bazı otoritelere göre bunun bir parçası olan sonraki surede devam etmektedir (bkz. 106. surenin giriş notu). |